Abraham Paşa


1833-1918 yılları arasında yaşayan Abraham Paşa, Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Hıdivliği arasında önemli rol oynamış bir Ermeni veziridir. Babası, Kigork, Mısırlı bir sarraf olup, İsmail Paşa'nın Kapı Kâhyalığında da bulunmuştur. Abraham paşa, tahsilini Mısır'da yaptı. Babası gibi Hıdiv İsmail Paşa'nın kapı kethüdası oldu. Bu arada Süveyş Kanalı işlerinde çalıştı ve büyük servet elde etti.

Hıdiv İsmail Paşa'nın Mısır'a ait imtiyazlar kazanmasında etkili rol oynadı. Bu arada Sultan Abdülaziz'le de dostluk kurmayı başardı ve Sultan Aziz'den paşalık rütbesi kopardı. Sonra vezirliğe yükseldi. Bunun karşılığı olarak da şükran ifadesini belirtmek için Hünkâr'a pırlanta zarflı, fildişi ve zümrütlü bir tavla sundu. Bazı söylentilere göre, Padişah ile tavla oynayan Abraham Paşa oyuna her başlayışında: " Haşmetmeab Efendimiz, bir çiftliğe karşılık beş koyun " diyerek oyuna otururmuş. 

Böylece, genellikle oyunları kazanan Abraham Paşa Beykoz ilçesinde Riva Deresi'ne kadar olan alandaki çiftlikleri birer birer üzerine geçirtmiş. Bunlar arasında Kumköy, Paşamandra, Savatdere, Mustafapaşa, Paşadere, Ortalık, Arapça çiftliği de bulunmaktaymış... Abraham Paşa sahibi olduğu çiftliklerin, bir kısmını kendi parası ile almıştır. Karadeniz Boğazı'ndaki Tabyalara kadar olan arazi, Fenerli, Karakozlu ve Poyracık köylülerinden satın aldıklarıdır. 

Abdülaziz devrinde "Vükala Meclisi" ne de alınan Abraham Paşa, padişahın tahttan indirilmesinden ve Hıdiv İsmail Paşa'nın durumunun kötüleşmesinden sonra Mısır'la bağlarını büsbütün kopardı. Birinci Meşrutiyet'te "Ayan Azalığını" elde etti. Abdülhamid devrinde "Şüra-yı Devlet Mülkiye Dairesi" üyeliğini uzun süre sürdürdü. Sultan Abdülhamid'in tahttan uzaklaştırılmasından sonra durumu biraz sarsılır gibi olmuşsa da Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına ölümüne kadar hayatını debdebe içinde geçirdi.

Abraham Paşa, uzun yıllar İstanbul hayatı içinde çok parlak kişiliği ile ün yapmıştır. Boğaziçi'nin iki yakasında kendi adını taşıyan uçsuz bucaksız korularının güzelliği, orada geçen aşk maceraları ve bu alandaki cömertlikleri hakkında anlatılan çeşitli hikâyeler yıllarca dillerde dolaşmıştır.

Abraham Paşa'nın, Boğaziçi'nin Karadeniz'e açılan iki yakasındaki korulukları:


Anadolu yakasındaki koruluk Beykoz Paşabahçe koyundan Karadeniz'deki Rıva'ya kadar uzanır. 297 dönüm koruluk, her iki Meşrutiyette de Ayan üyesi Abraham Paşa adlı zengin bir Ermeni vezirin malı olduğu için bu adla tanınır. Boğaziçi korularının en büyüğü en önemlisi olup, korunun Boğaziçi'ne bakan yamaçlarında 105 dönümlük parkını Abraham Paşa, Fransız bahçe mimarı Füve'ye düzenletmiş, içine beyaz bir saray, köşkler, kuşhaneler, havuzlar yaptırmış, başka iklimlerde yetişen bitkiler ve ağaçlar ektirmiştir. Buradaki bazı ağaçların, özellikle Huş ağaçlarının bir örneği Türkiye'de yoktur. Bahçe'de ayrıca yollar, su kanalları, iki mağara, kayalıklar, av yerleri, çiftlik hayvanları için ahırlar ve ağıllar bulunmaktadır.

Boğazın en güzel eğlence yerlerinden biri olan Abraham Paşa korusu 1876 yılında Rus Elçisi İgnatief tarafından çıkarılan bir dedikodu ile İstanbul halkını bir hayli heyecanlandırmıştı. Bu uçurulan yalan habere göre, Rıva-Beykoz arasındaki koruluk içerisinde yapılan bir yoldan gelerek Rus askerleri tarafından İstanbul'un alınması kolaylaştırılacakmış! Bunu duyan Abdülaziz konuyla ilgilenmiş ve yalan haber çıkaranların cezalandırılmasını emretmiştir. Fakat heyecanlanan halk dedikodulara inanmış ve silahlanmıştı. 1887 yılında bu gibi söylentiler tekrarlanınca Sultan II. Abdülhamid dedikoduların önünü almak için, korunun keşfini yaptırarak devlet hesabına satın aldırtmış ve bir mesire yeri olarak kullanılması için ferman çıkarmıştır. Abraham Paşa Korusu, Milli mücadele sırasında Anadolu'ya geçen vatanseverlerinde uğrak yeri olmuştu. Mareşal Fevzi Çakmak, arkadaşlarıyla burada buluşarak, İşgal kuvvetleri askerlerinin eline geçmekten kurtulmuştur.

Abraham Paşa'nın boğazın en güzel iki sahilinden karşılıklı yer alan korulardan Rumeli yakasındaki Büyükdere sırtlarından Karadeniz'e kadar uzanır. Bu koruluğun diğer adı da "Bilezikçi Çiftliği"dir. Bu çiftlikte asırlık ağaçlar bulunmaktadır. Çiftliğin bir bölümü "Büyükdere Bahçe Kültürleri İstasyonu" adı altında bir meyve fidanlığı olarak halen işletilmektedir...

Mütareke günlerinde Abraham Paşa'nın varisleri ittihatçıların, özellikle Enver Paşa'nın memleketten kaçışından yararlanarak bu çiftliğe tekrar sahip olmak istemişlerdir. Mondros Mütarekesi'nden sonra Ermeniler sınırsız isteklerde bulunmaya başlamışlardı. Bunun üzerine İstanbul'daki itilaf devletleri mahkemeler kurdular. İşte "Abraham Paşa Çiftliği meselesi" de bu arada ortaya atıldı. O günlerde Osmanlı Hükümeti, Ermeni isteklerinin bir kısmını yerine getirerek tatsız olayların önünü alabileceğini düşünüyordu. Nitekim Ermeni tehcirleriyle ilgili olarak bir heyet kuruldu. Daha sonra da Erzurum, Trabzon, Yozgat, Van, Bitlis, Urfa, Maraş, Antep, Adana, vs. gibi yerlerle ilgili tehcir mahkemeleri açıldı. Bu mahkemelerin başlatılmasında İngilizlerin büyük baskısı vardı. İstanbul'daki İngiliz politikacılarından birinin Ermenice Azadamart gazetesinde yayınlanan şu sözleri bu gerçeği ispatlamaktadır.

"Emin olabilirsiniz ki, bizler Ermenilerin ıstıraplarına bir an evvel nihayet verilmesini kalben arzu ediyoruz" Hünkar'ın, Ermeni mebuslarından Azaryan Efendi'yi kabul ederek, Türklerin Ermenilere karşı işledikleri yolsuzluklarla ilgili iddiaların tümüyle gerçeği aksettirmediğini suçlamaların büyük bir bölümünün haksız olduğunu belirtmesi bile tehcir davalarının akışını değiştirmedi. Tehcir davalarında genellikle İttihat ve Terakkiciler suçlandı. Hatat, yurt dışına kaçmış olmasına rağmen Enver ve Cemal Paşaların muhakemesi için bir Divan-ı Harp kuruldu. Enver Paşa'ya isnat edilen suçların başında Abraham Paşa Çiftliği meselesi yer alıyordu. İddialara göre, Enver Paşa, Rumeli yakasındaki bugün "Bilezikçi Çiftliği" adıyla da anılan Büyükdere'den Rumeli Feneri'ne kadar uzanan o zaman 70 bin lira değerindeki 25.000 dönümlük çiftliği, sahiplerine baskı yaparak 16.500 liraya satmaya zorlamıştı. Oysa Abraham Paşa Boğaz'ın her iki yakasında yer alan bu ormanlık araziye padişahın zaaflarından yararlanarak bedavadan konmuştu...

Abraham Paşa'nın Büyükdere sırtlarından Karadeniz'e kadar uzanan çiftliği 1923 yılında bir yangın tehlikesi geçirdi. Aralık ayının 27-28'inde Perşembe günü gece saat 7.35'te Büyükdere Kefeli köyünden çıkan yangın Abraham Paşa Yalısı'na kadar uzandı. Yalı kurtarılamadı ama yangının etrafa daha fazla yayılmasının önüne geçilerek söndürüldü.

Kaynak: İstanbul Kültür ve Sanat ansiklopedisi